Velayet hakkı nedir?
Velayet anne ve babanın çocuğu koruma, bakımı karşılama, eğitimini sağlama, yetiştirme gibi konularda anne ve bananın söz hakkıdır. Çocuğun velayeti ergin oluncaya kadar devam eder. Evli çiftler yönünden velayet hakkı anne ve baba tarafından müştereken kullanılır.
Boşanma davasında mahkeme velayeti verirken nelere dikkat edilir?
Medeni Kanun, eşlerin ortak hayata son vermesi veya ayrılık halinin meydana gelmesi durumunda hakimin, velayet hakkını eşlerden birisine verebileceğini düzenlemiştir. Boşanma davasında, eşlerden birisi müşterek çocuğun velayeti ile ilgili bir karar verilmesini ister. Hakim çocuğun velayetini taraflardan birisine verirken, çocuğun üstün menfaatini gözetir. Hakim tarafından; çocuğun yaşı, eğitim hayatı, sağlıklı gelişimi ve topluma faydalı bir birey olması gibi koşullar gözetilerek inceleme yapıldıktan sonra çocuğun velayetinin kime verileceğine karar verilir.
Çocuğun yaşı velayetin verilmesinde etkili midir?
Müşterek çocuğun yaşı velayete etki eden sebeplerden birisidir. Bu konuda emsal verilmiş birçok karar bulunmaktadır. Özellikle küçük yaştaki çocuklar için çocuğun anne bakım ve şefkatine daha çok ihtiyacı olduğu gözetilerek velayetin anneye verilmesi daha kuvvetli bir ihtimaldir. Çocuğun anne yanında kalmasının çocuğun gelişimi için sakıncalı olacağı yönünde hakimde bir kanaat uyanırsa bu durumda çocuğun velayeti yaşı küçük olsa dahi babaya verilebilecektir.
Müşterek çocuk belirli bir yaşı geçmişse, bu durumda kendisini istediği şekilde ifade edebileceği düşünülerek, müşterek çocuk dinlenilerek, velayet hakkı verilir.
Boşanma halinde ortak velayete karar verilebilir mi?
Eşler evlilik birliği içerisinde velayet hakkını birlikte kullanırlar. Velayet hakkı, eşlerden birisinin vefatı halinde diğer eşe, boşanma halinde de mahkeme hakiminin vereceği karara göre belirlenir. Medeni Kanun velayet hakkının eşlerden birisine verileceğini düzenlemektedir. Bu doğrultuda ortak velayet kanunda düzenlenmiş değildir. Uluslararası imzalanan sözleşmelere Yargıtay’ın da verdiği isabetli bakış açısı ile her ne kadar Medeni Kanun’da yer almasa bile ortak velayete karar verilebileceğini vurgulamıştır. Ortak velayete karar verilirken hakim tarafından çocuğun üstün menfaati gözetilecektir. Ortak velayet pratikte anlaşmalı boşanmalarda daha sık rastlanan bir durumdur. Çünkü çekişmeli boşanmalarda eşler aralarındaki çekişmenin çocuk üzerinden sürdürülmesine sebep olabilmektedirler. Ortak velayet hakkında eşlerin rızası esastır.
Velayetin değiştirilmesi mümkün müdür?
Medeni Kanun, velayet hakkının değişen şartlara göre değiştirilebileceğini düzenlemiştir. Sonradan ortaya çıkan sebepler, velayet kendisine bırakılan eşin durumunun değişmesi gibi bir kısım şartların mevcut olması halinde velayet mahkeme kararı ile değiştirilebilir. Pratikte en sık karşılaşılan örnekler; velayet kendisine bırakılan eşin yeniden evlenmesi, eşin başka bir yere gitmesi, sağlık sorunları gibi durumlardır.
Velayet hakkına sahip eşin yurtdışına yerleşmesi
Velayet hakkı sahibi eş, yasal düzenleme ve emsal kararlar da göz önüne alındığında yurtdışına gideceği zaman boşandığı eşin rızasını almak zorunda değildir. Ancak Medeni Kanun velayet hakkı sahibi eşin başka bir yere gitmesi halinde, çocuğun menfaatini tekrar değerlendirebilir. Bunun için velayet hakkına sahip olmayan eşin velayetin değiştirilmesi için dava açması gerekmektedir.
Yurtdışında yaşayan çoğu vatandaşımız gerek ekonomik gerekse diğer ihtiyaçlar nedeniyle izinlerinde Türkiye’ye araçla seyahat etmeyi tercih etmektedir. Bazen bu yolculuklarda istenmeyen durumlar meydana gelmektedir.
Türkiye’de trafik kazası geçirmeniz halinde zarara uğramanız muhtemeldir. En az bir motorlu aracın karıştığı bir kazada yaralanma, ölüm gibi bedensel zararlar ile karşı tarafın aracında veya arazi içerisindeki ağaç, hayvan vb.gibi malvarlıklarında meydana gelen zararların giderilmesi için kusuru bulunan tarafa karşı açılan davaya tazminat davası denmektedir.
Trafik kazasından kaynaklı olarak uğradığınız zararı talep edebilmeniz için bir kısım yasal koşullar aranmaktadır. Aynı şekilde karıştığınız bir trafik kazasında karşı tarafın sizden talep edebileceği tazminat için de bir kısım koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Kimler dava açabilir?
Trafik kazası sonucu bedensel bir zarar meydana gelmişse; yaralanma halinde yaralanan kişi, maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Yaralanan kişi, maddi tazminat olarak, kaza nedeniyle uğradığı işgücü kaybının, hastane masraflarının ve diğer maddi kayıplarının giderilmesini karşı taraftan isteyebilir. Bunun yanında yaşadığı üzüntü nedeniyle de manevi tazminat talep edebilir. Yaralanma şayet ağır bir nitelikte ise bu durumda yaralanan kişinin yakınları da sadece manevi tazminat talep edebilirler. Ağır bedensel yaralanma nedeniyle yakınların tazminat davası açabilmesi için uzuv kaybı yaşanması veya hayati fonksiyonların yerine getirilememesi gerekmektedir.
Ölümlü trafik kazasında ise ölen kişinin maddi olarak destek sağladığı kişiler maddi ve manevi tazminat davası açabilirler. Ölen kişi evliyse, eşi ve çocuklarının, bekar ise anne ve babasının, destek aldığı kural olarak kabul edilir.
Dava kime karşı açılır?
Trafik kazası hukuki değerlendirme olarak haksız fiil olarak kabul edilmiştir. Kural olarak tazminat davası haksız fiili işleyen kişiye karşı açılabilir. Ancak trafik kazalarına özel bir durum kanunda öngörülmüş olup, haksız fiili işleyen kişiler dışında da tazminat sorumluları bulunmaktadır.
Öncelikle haksız fiili işleyen kavramından karşı aracın sürücüsünün anlaşılması doğaldır. Ancak bir fiilin haksız sayılabilmesi için karşı taraf araç sürücüsünün kusurlu bulunması gerekmektedir. Bir veya daha fazla trafik kuralına uymama halinde kusur mevcuttur. Dava öncelikli olarak araç sürücüsüne karşı açılabilir.
Aracın sürücüsü her koşulda aracın sahibi olmayabilir. Aracın sürücüsü ile aracın sahibi farklı kişilerse bu durumda aracın sahibine de dava açılabilir.
Kaza yapan kusurlu araç, bir seyahat firmasının otobüsü veya bir işletmeciye ait bir araç olabilir. Aracın işleteni sıfatına ait bu kişiler de tazminattan sorumlu olup, dava açılabilir.
Türkiye’de karayolunda seyir halinde olan her aracın zorunlu olarak trafik sigortası yaptırması gerekmektedir. Sigorta poliçesinde yer alan genel şartlara göre, sigorta şirketi sigortalı aracın karıştığı trafik kazası sırasında yaralanma veya ölüm halinde veya diğer zararlarda sigorta limitlerine kadar ödeme yapmakla yükümlüdür. Sigorta şirketlerine karşı da dava açılabilir.
Davanın ne kadar sürede açılması gerekir?
Trafik kazası mağduru kişiler zararı ve bu zararın sorumlusunu öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl içerisinde tazminat davası açmalıdırlar. Her halükarda bu davanın 10 yıllık süre içerisinde açılmış olması gerekmektedir. Aksi takdirde dava hakkı zamanaşımına uğrar.
Trafik kazası nedeniyle bir suç işlenmişse bu durumda ceza zamanaşımı süreleri uygulama alanı bulur. Trafik kazası nedeniyle yaralanma veya ölüm meydana gelmişse bu durumda suç işlenmiş olup, ceza zamanaşımı süreleri uygulanır.
Dava hangi mahkemede açılır?
Trafik kazalarında dava Asliye Hukuk Mahkemeleri’nde açılmaktadır. Davanın açılacağı yer mahkemesi ise trafik kazasının gerçekleştiği yer mahkemesi, davalılardan herhangi birisinin bulunduğu yer mahkemesi, davayı açacak kişinin bulunduğu yer mahkemesi veya sigorta şirketinin bulunduğu yer mahkemelerinden herhangi birisinde açılabilecektir.
Çoğu vatandaşımız hukuki haklarını bilmediği için hak kaybına uğramakta, zorlu tedavi süreçleri yanında dava ile uğraşmamakta ya da yaşadığı ülkeye geri döndüğü için bulunduğu ülkeden sağlıklı bir hukuki destek alamamaktadır.
Yaşayacağınız her türlü hukuki sorunda sizlere hizmet vermekten memnuniyet duyarız.
Kazasız ve sağlıklı günler dileriz.
Hollanda ile Türkiye Arasındaki Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması
Hollanda’da yaşamını sürdüren Türk vatandaşlarının Türkiye’de gelir elde edebilecek bir kısım yatırımları ya da ticari faaliyetleri bulunması doğal bir durumdur. En temel olarak miras yoluyla intikal eden taşınmazlardan gelir elde edilebilmesi mümkündür. Peki bu gelirler nasıl vergilendirilecektir? Bu gelirler için vergi yükümlülüğü ile ilgili olarak doğabilecek sorunlar nasıl en az düzeye indirilebilir?
Çifte vergilendirme nedir?
Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımız vergilendirme açısından Hollanda kanunlarına tabi olmaktadır. Bu doğrultuda gerek Hollanda’dan gerek Türkiye’den gerekse başka ülkelerden elde edecekleri gelirler Hollanda’da vergilendirilmektedir. Ancak, Türkiye’den elde edilen gelirler Türkiye kanunları uyarınca aynı zamanda Türkiye’de vergilendirilecektir. Bu sorun çifte vergilendirme olarak bilinmektedir.
Hollanda ile Türkiye arasında bir sözleşme var mıdır?
Hollanda ile Türkiye arasında çifte vergilendirmenin önlenmesi için bir sözleşme imzalanmıştır. Bu sözleşme ile Türk vatandaşının her iki ülkede birden vergilendirilmesinin önüne geçilmiştir. Sözleşme vergilendirmenin ne şekilde yapılacağı, Türkiye’de elde edilen gelirler nedeniyle ödenen vergilerin Hollanda’da ne şekilde dikkate alınacağını düzenlemektedir.
Sözleşme kapsamına hangi gelirler girmektedir?
Sözleşme kapsamındaki gelirler şu şekildedir;
1- Gayrimenkul varlıklardan elde edilen gelirler: Türkiye’de bulunan gayrimenkulün kiraya verilmesinden elde edilen gelirler, Türkiye’de vergilendirilmektedir. Sözleşmeye göre, Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’de sahip oldukları gayrimenkullerden elde edeceği gelirlerden vergiyi Türkiye’ye ödeyeceklerdir. Hollanda tarafından ayrıca vergi talep edilmeyecektir.
2- Ticari kazançlar: Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’de ticari faaliyette bulunmaları halinde, elde edilen kazançlar Hollanda tarafından vergilendirilecektir. Ancak, Türkiye’de bir işyeri veya daimi bir temsilci aracılığıyla işler yürütülüyorsa bu durumda bu işyeri veya daimi temsilci tarafından elde edilen gelirlerle sınırlı olmak üzere Türkiye tarafından vergilendirilecektir.
3- Temettü gelirleri: Hisse senetlerinden, intifa haklarından, kurucu hisse senetlerinden elde edilecek gelirlerin vergilendirilmesi Hollanda tarafından yapılacaktır. Ancak bu gelirler yönünden Türkiye’nin de sınırlı olarak vergilendirme hakkı bulunmaktadır.
4- Faiz gelirleri: Türkiye’de bir banka veya finans kuruluşu aracılığıyla elde edilecek faiz gelirlerinin vergilendirme hakkı Hollanda’ya aittir. Ancak Türkiye’nin de bu gelirler üzerinden iki yılı aşan faizlere ilişkin %10, diğer durumlarda %15 sınırlı vergilendirme hakkı bulunmaktadır.
5- Gayrimaddi hak bedelleri: Sözleşme bu terimden ne anlamak gerektiğini açıklamıştır. Buna göre sinema filmleri, edebi, sanatsal veya bilimsel her nevi telif hakları, patent, ticari marka vb kullanımı veya kullanma hakkı karşılığında elde edilen gelirlerdir. Bu gelirlerin vergilendirilme hakkı Hollanda’ya ait olmakla birlikte, Türkiye’nin bu gelirler üzerinden en fazla %10 oranında vergilendirme hakkı bulunmaktadır.
6- Sermaye değer artış kazançları: Türkiye’de bulunan gayrimenkullerin, işyerlerinin, işyerlerinin aktiflerine dahil varlıkların satışından elde edilen gelirler Türkiye’de vergilendirilecektir.
7- Serbest meslek kazançları: Doktor, avukat, mühendis, mimar gibi sermayeden ziyade mesleki bilgi ve ihtisasa dayalı olarak yürütülen faaliyetler nedeniyle elde edilecek gelirler, faaliyetin Türkiye’de 12 aylık kesintisiz bir dönem içerisinde 183 günden uzun olması veya faaliyetin gerçekleştirilmesi için Türkiye’de sabit bir işyerinin bulunması halinde Türkiye tarafından vergilendirilecektir.
8- Ücretler: Ücret karşılığında Türkiye’ye gelinmesi halinde, bir takvim yılı içerisinde 183 günden fazla sürmesi, ödemenin Türkiye’de yerleşik bir işveren tarafından yapılması, ödemenin Hollandalı bir işverenin Türkiye’de sahip olduğu bir işyerinden yapılması durumlarında vergilendirme Türkiye tarafından yapılacaktır.
9- Yöneticilere yapılan ödemeler: Yönetici sıfatıyla, yönetim kurulu üyesi sıfatıyla elde edilecek gelirler Türkiye kaynaklı olarak yapılacak ödemelerin vergilendirmesi Türkiye tarafından yapılacaktır.
10- Sanatçı ve sporculara yapılan ödemeler: Sanatçı ve sporcuların bu faaliyetleri nedeniyle elde edilecek gelirler, bu faaliyetin icra edildiği ülkede vergilendirilecektir. Türkiye’de sanatsal veya sportif bir organizasyon nedeniyle gelir elde edilmişse vergilendirme Türkiye tarafından yapılacaktır.
11- Emekli maaşları: Hollanda’da çalışarak emekli aylığı alan vatandaşlarımızın, bu maaştan elde edeceği gelirlerin vergilendirilmesi Hollanda’da yaşamaya devam etmesi halinde Hollanda tarafından, Türkiye’ye kesin dönüş yapılması halinde ise yalnızca Türkiye tarafından vergilendirilecektir.
12- Kamu hizmeti nedeniyle elde edilen gelirler: Kamu hizmeti nedeniyle elde edilecek gelirlerin vergilendirilmesi o ödemeyi yapan ülke tarafından yapılacaktır.
13- Profesör, öğretmen ve öğrencilere yapılan ödemeler: Hollanda’ya öğrenim veya staj yapmak üzere gelen öğrencilere Hollanda dışındaki kaynaklardan yapılan ödemeler bir takvim yılı içerisinde 183 günü aşmayacak şekilde elde edilen ücretler Hollanda’da vergilendirilmeyecektir. Aynı şekilde, bir öğretim veya araştırma kuruluşunda görevli bir profesör veya öğretmenin 2 yılı aşmayan bir süre içinde elde edeceği gelirler Hollanda tarafından vergilendirilmeyecektir.
14- Diğer gelirler: Yukarıda sayılanlar arasında yer almayan diğer gelirler yönünden ise bu gelir diğer devlette bulunan sabit bir işyeri vasıtasıyla elde edilmediği takdirde ikamet edilen ülke tarafından vergilendirilecektir.
Anlaşmanın söz konusu maddesi uyarınca, Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımız, Türkiye’de elde ettikleri gelir unsurları dolayısıyla Türkiye’de Anlaşmaya aykırı olarak vergilendirildiklerini veya vergilendirileceklerini düşünmeleri halinde, olayın dava konusu yapılarak mahkemece nihai karara bağlanmamış olması koşuluyla, bu durumun düzeltilmesi için mukimi oldukları devlet olan Hollanda yetkili makamlarına başvurabilmektedirler. Hollanda yetkili makamı mükellefin başvurusunun yerinde olduğu kanaatine varırsa bu durumun düzeltilmesi için Türkiye’deki yetkili makamlarla temasa geçmekte ve her iki ülke yetkili makamları arasında Anlaşmaya aykırı bir vergilendirme olduğu konusunda mutabakat sağlanması durumunda sonuç mükellefe iletilerek, mükellefin kendisi tarafından da kabul edilmesi halinde uygulanmaktadır
Yabancı Plakalı Araçla Türkiye’de Kaza Yapmak
Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız izin dönemlerinde gerek maliyetleri gerekse yanlarında götürmek istedikleri eşyaları nedeniyle araba yolculuğunu tercih etmektedirler.
Yabancı plakalı aracınızla Türkiye’ye giriş yapabilmeniz için Yeşil Kart (Green Card) Sigortanızın bulunması yasal zorunluluktur. Aksi takdirde Türkiye’ye giriş yapamazsınız.
Türkiye, karayolunda seyahat eden araçlar yönünden trafik sigortası yapılmasını zorunlu kılmıştır. Türkiye’de kayıtlı Türk plakalı bir aracın sigortasız bir şekilde trafikte seyir etmesi mümkün değildir.
Türkiye’de kendi kusurunuz ya da karşı tarafın kusuru ile gerçekleşen kazalar için aynı yöntem izlenmektedir.
Kaza gerçekleştiği zaman olasılıklara göre aşağıdaki şekilde belgelerin toplanması gerekecektir.
Maddi Hasarlı Trafik Kazalarında
Tedavi Gerektiren Trafik Kazalarında
Ölümlü Trafik Kazalarında
Türk plakalı araç sahipleri yönünden kazada eğer yabancı plakalı araç şoförü kusurlu ise Türkiye Motorlu Taşıt Bürosu’na kaza ihbarı yapılmalıdır.
Şayet Türk plakalı aracın kusuru ile kaza meydana gelmişse, bağlı bulunduğu Türk Sigorta şirketine veya kasko poliçelerinin bulunması halinde aracın kayıtlı bulunduğu ülkedeki kasko şirketine hasarın ihbarı yapılmalıdır.
Yabancı plakalı aracınız Türkiye’de kaza sonucu pert olursa veya tamiri için yurtdışından parça gelmesi gerekirse;
Güvenli ve kazasız sürüşler dileriz.
Nafaka Nedir?
Nafaka bir kişinin geçindirmekle, bakıp gözetmekle yükümlü olduğu kişilere mahkeme kararı ile ödediği aylıktır.
Boşanma ve sonuçlarına bağlı olarak mahkemece Türk Medeni Kanun’da yer alan hükümlere uygun koşullar gözetilerek nafaka kararı tesis edilebilir.
Kaç Çeşit Nafaka Vardır?
Kanunda 4 çeşit nafaka vardır. Bunlar tedbir nafakası, yoksulluk nafakası, iştirak nafakası ve yardım nafakasıdır.
Boşanma veya ayrılık davası açıldığında, hakim eşlerin geçinmeleri ile çocukların eğitim, bakım ve korunması için gereken önlemleri almalıdır. Dava süresince, hakim tarafından tedbir nafakasına karar verilebilir. Hakim tarafından, birisi eş diğeri çocuk ya da çocuklar için olmak üzere tedbir nafakasına karar verilir. Tedbir nafakası boşanma davası devam ettiği sürece ödenir. Hakim boşanmadaki kusur durumuna bakmaksızın tarafların ekonomik durumlarına göre nafakaya karar verir. Nafaka davanın açıldığı tarihten geçerli olacak şekilde başlar ve boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte sona erer.
Yoksulluk nafakası, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafa, daha fazla kusuru olmamak şartıyla, diğer tarafın ekonomik gücü oranında verilecek nafaka türüdür. Yoksulluk nafakasına karar verebilmek için kanun 2 şart aramıştır. Bunlardan ilki talep edenin yoksulluğa düşecek olması, ikincisi ise boşanmadaki kusurunun diğer eşe oranla daha az olmasıdır. Yoksulluk nafakası, boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte işlemeye başlar. Boşanma davasından sonra da yoksulluk nafakası talep etmek mümkündür. Kararın kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içerisinde talep edilmesi gerekmektedir.
İştirak nafakası, müşterek çocukların eğitim, bakım, barınma ve diğer ihtiyaçları nedeniyle verilecek nafaka türüdür. Velayet kendisine bırakılmayan eş, müşterek çocuğun bakım giderlerine ekonomik gücü oranında katılmak zorundadır. İştirak nafakası, velayet hakkındaki kararın kesinleşmesi ile başlar ve kural olarak çocuk reşit oluncaya kadar devam eder. Velayet el değiştirdiği takdirde, talep üzerine nafaka ödeme yükümlülüğü ortadan kalkar.
Yardım nafakası, akrabalar arasında yardımlaşma düşüncesinden yola çıkılarak düzenlenmiştir. Nafakanın yükümlüleri, üstsoy, altsoy ve kardeşlerdir. Nafaka talep edebilecek olanlar ise üstsoy, altsoy ve kamuya yararlı kurumlardır. Nafaka istemeye hakkı olan kişi resmi veya kamuya yararlı bir kurumda bakım görmekte ise bu durumda o kurum nafaka talep edebilecektir. Üstsoy ve altsoy açısından nafaka yükümlüsünün mali gücünün olması gerekmekte iken, kardeş açısından refah içerisinde olması gerekmektedir. Bu doğrultuda bir nafaka davasında mirasçılık sırasına göre hareket edilecektir
Nafaka Miktarı Nasıl Belirlenir?
Hakim, nafakayı belirlerken çeşitli kriterleri göz önüne alır. Kanun, hakime nafakanın belirlenmesi konusunda takdir yetkisi tanımıştır. En önemli kriter, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarıdır. Hakim nafakayı belirlerken, iş durumu, geliri, çalıştığı pozisyon, ailenin daha önceki yaşam tarzı gibi çeşitli kriterleri göz önünde bulundurur. Nafaka çeşitlerinden yoksulluk nafakasında ise ilave olarak kusur durumu önem arz etmektedir. Yasal düzenleme uyarınca kusuru daha fazla olan eş nafaka isteyemez.
Nafakayı Nasıl İsteyebilirim?
Nafakayı boşanma davası sırasında isteyebilirsiniz. Dava sırasında istemediyseniz yoksulluk nafakasını boşanma davası kesinleştikten sonra en geç 1 yıl içinde istemeniz gerekmektedir. Nafaka davası açabilmek için boşanma davası açmak şart değildir. Eşiniz evle ilgili yükümlüklerini yerine getirmiyorsa, evlilik birliği içerisinde de nafaka için dava açılabilir.
Eşim Nafakayı Ödemiyor?
Nafakanın ödenmemesi halinde, nafaka alacaklısı olarak icra takibi yapmak hakkına sahipsiniz. Yapılacak tek bir icra takibi ile önceki ödenmeyen nafakalarla birlikte aylık işleyecek nafakaları da talep edebilirsiniz.
Nafaka Ödemeyen Eşimi Şikayet Edebilir miyim?
Nafaka ödeme yükümlülüğü İcra İflas Kanunu’nda yer bulmuş ve ödememe halinde hapis cezası öngörülmüştür. Bunun için mevcut bir icra takibi bulunması ve icra takibine rağmen işleyen nafakaların ödenmemesi gerekmektedir. Bu şartlar mevcutsa İcra Ceza Mahkemesi’ne şikayette bulunabilirsiniz.
Nafaka Çok Düşük. Ne Yapabilirim?
Nafakaya ilişkin olarak talebiniz halinde mahkemeler, nafaka tutarının her yıl belirli bir oranda artırılmasına karar verebileceği gibi sabit bir nafakaya da karar verebilir. Aldığınız nafaka ekonomik koşullara göre az kalıyorsa, nafakanın artırılması için dava açmak hakkına sahipsiniz.
Nafaka Çok Yüksek. Ne Yapabilirim?
Nafakanın artırılması gibi düşürülmesi de mümkün olabilmektedir. Bunun için nafakanın uyarlanması davası açılmalıdır. Hakim davanın açıldığı zamandaki tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına göre nafakanın uyarlanmasına karar verebilecektir.
Nafaka Borcum Ne Zaman Bitecek?
Nafaka, her ay ödenmesine karar verilen bir ödeme olduğundan, kendiliğinden sona ermez. İştirak nafakası, yani çocuklar için ödenecek nafaka çocukların reşit olmaları ile birlikte sona erecektir. Eş yönünden ise, eşin yeni bir evlilik yapması halinde sona erecektir. Eşin ekonomik şartlarının iyi duruma gelmesi hallerinde ise talep üzerine hakim tarafından nafaka kaldırılabilecektir.
Yurtdışında Çalışan Vatandaşlar Türkiye’den Emekliliği
Avrupa ülkelerinin iş gücü ihtiyacını karşılamak için vatandaşlarımız 1960’lı yılların başında bu ülkelere göç etmeye başladı. Ülkemizdeki ekonomik şartlar nedeniyle birçok vatandaşımız iş bulmak için yurtdışında çalışmaya başlamış, bir kısmı ülkeye dönüş yapmış, bir kısmı ise bulunduğu ülkede yaşamaya devam etmektedir. 2018 yılı verilerine göre 6 milyon vatandaşımız yurtdışında yaşamını sürdürmektedir.
Yurtdışında çalışıp, bulunduğu ülkenin yasal düzenlemelerine göre vatandaşlarımız elbette o ülkeden emekliliğe hak kazandıktan sonra aylık alacaklardır. Türkiye açısından ise, uzun vade emeklilik sözleşmesi imzalamış ülkelerde çalışması bulunan veya bu ülkelerde ikamet etmiş vatandaşlarımız da bu süreleri borçlanarak hizmetten saydırabilmekte ve Türkiye’den de emekliliğe hak kazanarak aylık alabilmektedirler.
Yasal düzenleme uyarınca yurtdışında çalışanlar hizmet sürelerini borçlanabilmektedirler. Malullük, yaşlılık veya ölüm nedeniyle yurtdışı borçlanmasından yararlanabilmek için bir takım şartlar aranmaktadır.
– çifte vatandaşlar-)
Yurtdışı borçlanması talep etmek isteyen kişiler, durumlarına uygun olan belgelerin asıllarını ibraz etmelidirler.
Hangi süreler borçlanma kapsamında değildir
Başvuru nasıl yapılır?
Hangi belgeler gereklidir?
Yurtdışında çalışmanız o ülkenin resmi bir kuruluşunda ya da kamu kurumu olarak kabul edilen bir kuruluşlarda geçmiş ise belgelerin tasdikine gerek bulunmamaktadır.
Resmi bir kurumda geçmediyse; yurtdışındaki işyerinizin bağlı bulunduğu belediyelerce düzenlenen hizmet belgeleri, vergi dairelerince hizmet sürelerine ilişkin olarak düzenlenen belgeler, iş bulma kurumlarınca işsizlikte geçen süreleri gösteren belgeler, ilgili meslek kuruluşu veya resmi kuruluşlarca verilen hizmet belgeleri gerekmektedir.
Yurtdışında serbest çalışma faaliyetinde bulunduysanız, bağlı olduğunuz vergi dairesi, varsa meslek kuruluşu tarafından verilen hizmet belgesi
Yurtdışındaki iş yerinizden alacağınız hizmet sürenizi gösterir belgeler ile pasaportunuzda bulunan çalışma izinlerinin tercümeleri
Bulunduğunuz ülkenin Türk Konsolosluğunda çalışma ve sosyal güvenlik müşavirliği veya ataşesi bulunuyorsa ikamet belgesine istinaden düzenlenecek belge
Bu belgeler temin edilemiyorsa, yurda giriş çıkış tarihlerinizi gösterir pasaport sayfalarının fotokopileri ya da emniyet müdürlüğünden alınacak yurda giriş-çıkış çizelgesinin bir örneği
Başvuru nereye yapılır?
Ne zaman ödeme yapmam gerekir?
Gönderilen borcun tamamını ödeyemedim. Ne olur?
Ödemeyi yurtdışında Euro/Dolar olarak yapabilir miyim?
Ne kadar emekli maaşı alabilirim?
Başvuru yaptım ama vazgeçmek istiyorum. Ne yapmalıyım?
Türkiye’de Şirket Kurmak
Türkiye, mevcut döviz kuru, yatırımcıya olan ihtiyaç, mevcut teşvikler, coğrafi konumu nedeniyle yatırım için doğru adreslerden birisidir.
Yasalar da Türkiye’nin yatırımcı dostu bir ülke olarak anılmak istemesi amacına uygun olarak revize edilmektedir.
Türkiye’de Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, eşit muamele ilkesine dayalı olup, uluslararası yatırımcılara, yerli yatırımcılarla aynı hak ve yükümlülüklere sahip olmasına imkan vermektedir.
Şirket kurma prosedürü, şirkette hisse devri koşulları, yerli yatırımcılarla aynıdır. Yabancı yatırımcılar, kanunda gösterilen tüm şirketleri kurabilmektedir. Türk Ticaret Kanunu, yapılan düzenlemelerle birlikte, uluslararası standartları karşılamayı, özel sermaye ve halka arz faaliyetlerini teşvik etmeyi, şirket yönetimde şeffaflık sağlamayı ve Türkiye’deki ticari faaliyetleri ve yatırım ortamını Avrupa Birliği mevzuatına uyumlu hale getirmeyi amaçlamaktadır.
Türkiye’de şirket kurmak konusundaki bürokratik işlemler kaldırılmış, şirket kurma maliyetleri en az düzeye indirilmiştir. Şirket kuruluşları; Ticaret Sicil Müdürlüklerinde aynı gün içerisinde tamamlanmaktadır.
En Yaygın Şirket Türleri
Rehber
Şirket kuruluşu için öncelikle kullanılacak şirket unvanı belirlenir. Şirket unvanının faaliyet alanlarından en az birisini göstermesi ve şirket türünü içermesi zorunludur. Örneğin, turizm, inşaat alanlarında çalışacak bir limited şirketin unvanın Abc Turizm Limited Şirketi, Abc İnşaat Limited Şirketi, Abc Turizm ve İnşaat Limited Şirketi unvanlarından birisine sahip olması gerekmektedir.
Şirket unvanı, daha önce kayıtlı bulunan başka bir şirket unvanından ayırt edici ek alması gerekmektedir. Faaliyet alanları farklı ise bir ek almasına gerek yoktur. Örneklerle açıklamak gerekirse;
Seçmeyi düşündüğünüz şirket unvanının başka bir şirket tarafından kullanılıp kullanılmadığını sorgulamanız gerekmektedir. Eğer yukarıda belirtildiği şekilde, kullanamayacağınız bir şirket unvanı seçerseniz tescil başvurunuz reddedilecektir. Bizimle iletişime geçerek, kullanmayı düşündüğünüz şirket unvanının uygun olup olmadığını sizin adınıza araştırabiliriz.
İşletme konusu ile şirket türünü gösteren ibarelerin Türkçe olması şartıyla şirket unvanında yabancı kelimeler kullanılması mümkündür. Ancak bunun için şirket hissedarları arasında bir yabancının yer alması ve unvanın hukuka, genel ahlaka, ulusal ve kültürel çıkarlara uygun olması gerekmektedir. Örneğin; Example Turizm Ticaret Limited Şirketi unvan olarak kullanılabilecektir.
Ülke isimlerinin unvanda kullanılabilmesi için, o ülkenin yetkili makamının izni gerekecektir.
Aynı şekilde Türkiye, Türk, Milli gibi kelimeler şirket unvanında geçecekse, Bakanlar Kurulu’nun onayı gerekmektedir.
Örneğin; Abc Türkiye Turizm Limited Şirketi için Bakanlar Kurulu’nun izni gerekmektedir.
Kuracağınız şirketin türü Ticaret Kanunu’nda yer alan şirketlerden birisi olmalıdır. Bu yazımızda yaygın olarak kurulan, Limited Şirket ve Anonim Şirketlere yer verdiğimizden, bu iki şirket türü ile ilgili olarak açıklama yapacağız. Farklı bir şirket türü seçecekseniz, güncel bilgiyi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Bundan sonraki işlemler her iki şirket türü için de benzerdir.
Şirket faaliyet adresi belirlenir. Şirket müdürü ve temsilciler belirlenir. Bu bilgilerle birlikte şirket ana sözleşmesi hazırlanır. Şirket ana sözleşmesi noterde tasdik ettirilir. Ticaret sicil işlemleri ve ana sözleşme “Mersis” sistemi üzerinden gönderilir. Mersis sistemi, işlemlerin elektronik ortam üzerinden hızlı yapılmasını sağlayan bir sistemdir. Mersis üzerinden başvuru yapıldıktan sonra,
Şirket ana sözleşmesi,
Noter onaylı imza beyannamesi,
Kimlik fotokopisi,
Ortağın yabancı bir gerçek kişi olması halinde pasaportunun fotokopisi,
Şirket müdürlerinin noter tasdikli nüfus cüzdanı fotokopisi,
Yabancı ortağın tüzel kişi olması halinde ise; kayıtlı bulunduğu ülkenin ticaret sicilinden alınmış faaliyet belgesi (faaliyet belgesinde şirket imza yetkilileri ve şirketin mevcut durumu bilgileri yer almalıdır), tüzel kişiliğin yetkili karar merciinin kuruluş için onayını gösteren kararı, tüzel kişilik, yeni kurulacak şirkette karar alma merciinde olacaksa, imza yetkisine sahip olacak ve karar alacak gerçek kişi temsilcinin adı ve soyadı ve görevlendirme yazısına ilişkin yetkili organın kararı.
Şirket sermayesinin %0,04’ü Rekabet Kurumu’na ödenmelidir.
Türkiye dışında düzenlenecek ve imzalanacak belgelerin noter tasdikli ve apostilli olması, apostil anlaşmasına taraf ülkelerden değilse Türk Konsolosluğundan onaylanması gerekmektedir. Ayrıca bu belgelerin Türkiye’de noter tasdikli tercümeleri yapılmalıdır.
Belgeler tamamlandıktan sonra, şirket adresinin bulunduğu Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne tescil başvurusu yapılır.
Şirketin tescil tarihi itibariyle, Ticaret Sicil Müdürlüğü’ndeki personel huzurunda şirketin imza yetkilileri adına imza sirküleri düzenlenir.
Sicil işlemi tamamlandıktan sonra, adresin bağlı bulunduğu Vergi Dairesi’ne başvurularak vergi kaydı açılır ve vergi levhası alınır. Yine şirkette çalışan bulunacaksa ilgili Sosyal Güvenlik Kurumu’nda kayıt işlemleri tamamlanmalıdır.
Türk Ticaret Kanunu, şirketlere defter tutmak yükümlülüğü getirmiştir. Şirket kuruluşu sırasında; yevmiye defteri, defter-i kebir, envanter, hisse defteri, yönetim kurulu karar defteri, genel kurul karar defteri Ticaret Sicil Müdürlüğünce tasdik edilir.
Ek Bilgiler
Hemen herkes şirketin borçlarından sorumlu olur muyum sorusunu yöneltmektedir. Her iki şirket yönünden de Türk Ticaret Kanunu sınırlı sorumluluk ilkesini benimsemiştir. Yani; şirketin borçlarından şirket ortakları sorumlu olmadığı gibi, ortakların borçlarından da şirket sorumlu değildir. Ancak kamu alacakları yönünden limited şirketlerde ortaklar hisseleri oranında sorumludur. Anonim şirkette ise yönetim kurulu üyesi olmayanların kamu borçlarından sorumluluğu bulunmamaktadır.
Sermayesi 250.000.TL’nın üzerinde bulunan anonim şirketlerde bir avukat ile çalışmanız gerekmektedir. Limited şirketler için böyle bir zorunluluk bulunmamaktadır.
Ortalama 3.000-4.000.TL arasında değişmekte olup, size fikir vermesi açısından belirtilmiştir. Güncel maliyetler için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Son Olarak
Yukarıda bahsedilen bilgiler uzmanlık gerektiren bilgilerdir. Şirket kuruluş işlemlerinizi tek başınıza yapmanızda hiçbir yasal engel bulunmamaktadır. Ancak siz yapacağınız işe odaklanırken, sizi kuruluş prosedüründe temsil edecek ve doğru yönlendirecek bir avukat ile çalışmanızı öneririz.
Mirasçısı bulunulan kişinin, intikal edecek mirasında bazı durumlarda birikmiş birçok banka, vergi vb borçlar bulunmaktadır. Mirasın bir bütün olarak intikal edeceği düşünüldüğünde, mirasçılar bu borçlardan da kendi miras payı oranında sorumlu olmaktadırlar.
Mirasın reddi, mirasçının kendi isteği ile mirasçılık sıfatını ve miras hakkını istememesidir. Mirasın reddinde hiçbir sebep belirtilmesine gerek yoktur. Ancak, mirasın reddi; mirasçının kendi alacaklılarını zarara uğratmak kastı taşımamalıdır.
Mirası reddetmek isteyen bir mirasçı yasal süresi içerisinde mahkemeye başvuruda bulunarak mirası reddedebilir. Mirasın reddi, vefat tarihinden itibaren 3 ay içerisinde yapılmalıdır. Bu süre içerisinde miras reddedilmezse, mirasçı, kendisine kalan mirası kayıtsız ve şartsız olarak kabul etmiş sayılır.
Kanunun mirasın reddedilmesi ile ilgili olarak ikinci bir düzenleme daha yapmıştır. Yukarıda sözü edilen mirasın reddine; “mirasın gerçek reddi” denilmektedir. Bunun dışında bir de “mirasın hükmen reddi” mümkündür.
Türk Medeni Kanunu; miras bırakanın ölümü tarihinde ödemeden açıkça aciz halinde olması, malvarlığının borca batık olması halinde, mirasın reddedilmiş sayılacağını düzenlemiştir. Mirasın gerçek reddinde böyle bir koşul aranmıyorken, mirasın hükmen reddinde ise miras bırakanın ödemeden aciz içinde olduğunun tespiti gerekecektir.
Mirasın reddi halinde, mirası reddeden mirasçı, miras bırakan vefat ettiğinde hayatta değilmiş gibi işlem görür. Mirası reddeden kişi, borçlardan sorumlu tutulamaz. Yasal mirasçılardan birisi mirası reddederse onun payı diğer mirasçılar arasında bölüşülür.
Miras en yakın mirasçıların tamamı tarafından reddolunursa, mahkeme mirası tasfiye eder. Tasfiye sonucunda geriye bir malvarlığı kalırsa, mirası reddetmemiş gibi mirasçılara dağıtılır.
Altsoyun (çocuklar ve torunlar) tamamı mirası reddederse, bunların payı sağ kalan eşe geçer.
KİRA PARASINI ÖDEMEYEN KİRACININ TAHLİYESİ
Kira ilişkisinde, kiraya veren bir şeyin kullanılmasını kiracıya bırakır, kiracı da buna karşılık bir kira bedeli öder. Yazımız taşınmaz kiralarında, kiracının kira bedellerini eksik ya da hiç ödememesi ile ilgilidir.
Kiracının, kira ilişkisindeki asıl yükümlülüğü kira bedelini ödemektir. Günümüzde en fazla karşılaşılan sorunlardan birisi kira bedelinin ödenmemesidir.
Her türlü talebinize rağmen kira bedelini tahsil edemiyorsanız ne yapmanız gerekir? Türk Borçlar Kanunu kira bedelinin ödenmemesi halinde kiraya verenin başvurabileceği iki hukuki yol göstermiştir.
Bunlardan ilki icra takibi, diğeri ise dava yoludur.
Kira bedelinin kararlaştırılan tarihte ödenmemesi üzerine, kiraya veren icra müdürlüğüne başvurarak; kira bedelinin icra yoluyla tahsilini ve kiracının kiralanandan tahliyesini talep eder. İcra müdürlüğünce kiracıya ödeme emri gönderilerek 7 gün içerisinde borca itiraz etmesi ya da 30 gün içerisinde ödeme yapmasını bildirir. Bu süre içerisinde kiracı itiraz etmez veya borcu ödemezse, kiraya veren İcra Hukuk Mahkemesi’nde kiracının tahliyesini talep etmek için dava açar. Kiracı tarafından kira sözleşmesine ve imzasına açıkça itiraz edilmedikçe sözleşme kabul edilmiş sayılır.
Kiracı tarafından borca itiraz edilmesi halinde, kiraya veren yine İcra Hukuk Mahkemesi’nde dava açarak, kiracının borca itirazının kaldırılmasını ve tahliyesini talep eder.
Türk Borçlar Kanunu, bir yıllık kira dönemi içerisinde, kira bedelinin iki defa ödenmemesi halinde kiracının tahliyesinin istenebileceğini düzenlemiştir. Bu yola başvurabilmek için; kiracıya noter aracılığıyla bir yıllık kira dönemi içerisinde 2 defa haklı ihtarname gönderilmiş olması ve gönderilen ihtarname ile verilen süreye rağmen, kiracının kira bedelini yatırmaması gerekir. İhtarname henüz eline ulaşmadan kiracının kira bedelini ödemesi halinde ihtarname haklı olmaz. İhtarname eline geçtikten sonra kiracının kira bedelini ödemesi halinde ise haklı ihtardan söz edilir.
2 haklı ihtarname gönderildiği halde kira bedelini ödemeyen kiracının tahliyesi için bu defa Sulh Hukuk Mahkemeleri’nde dava açılır.
Her iki prosedür de kiracının tahliyesi amacına uygun olup, uygulamada işlemlerin daha hızlı yürüyeceği düşünülerek, icra takibi prosedürü benimsenmektedir.
Bankalarda unutulan ve sonrasında fona devredilen alacaklar özellikle Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımız açısından problemli bir süreçtir.
Bankacılık Kanunu ve yönetmeliklerle bankalarda bulunan hisse senedi, mevduat hesabı, alacak ve emanetler, havale bedelleri, faiz ve kar payları da dahil olmak üzere, hesap sahibinin en son talebi, işlemi, herhangi bir yazılı talimatı tarihinden başlayarak on yıl içinde aranmayan alacaklar zamanaşımına uğramaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacaklar ise fona (Tmsf) devredilmektedir.
• Bankalar hesap sahibini uyarır mı?
Yasal düzenlemeler bankalara hesap sahibini telefonla aramak, mail atmak gibi bir yükümlülük getirmemiştir. Ancak bankalar, hesap sahibine iadeli taahhütlü ihtarname göndererek hesaplarını devredileceğine ilişkin uyarmalıdır.
• Hesapların akıbeti ile ilgili nereden bilgi alınabilir?
Bankalardaki hesaplarınızın son durumunu öğrenmek için hesabınızın bulunduğu bankanın genel müdürlüğünden bilgi alabilirsiniz. Başvurularınızı yazılı bir dilekçe ile yapmanızı tavsiye ederiz.
• Fona devredilen paramı geri alabilir miyim?
Zamanaşımı ile fona devredilen paraların iadesi yasal olarak mümkün değildir. Ancak, ekibimizce yapılacak incelemeler sonucunda hatalı devredildiği tespit edilen paralarınızın iadesi mümkün hale gelebilir. Bunun için bizimle iletişime geçebilirsiniz.